House Of Night Rpg
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.


Gece Seni Seçti! Ölümün Doğuşun Olacak! Mavi Çaylaklar ve Kırmızı Çaylakların Birlikte Yaşadığı Bu Evde Gün Olmayacak!
 
AnasayfaKapıLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap
Gece Evi Tekrar Doğruyor (: Haydiyin Eğlenelim ve Canlandıralım bu Sayede Büyük Bir Site Olalıım (:

 

 Mike Pysean

Aşağa gitmek 
2 posters
YazarMesaj
Mike Pysean




Mesaj Sayısı : 1
Kayıt tarihi : 08/10/10

Mike Pysean Empty
MesajKonu: Mike Pysean   Mike Pysean Icon_minitimeC.tesi Ekim 09, 2010 12:01 am

Uyuyamamıştım dün gece yine. Sebep kendimle bile alakalı değildi, kendimi birey olarak görmemi engelleyen tek şey aile bağları olmaya başladı sanırım. Bağlardan anladıkları şey sadece kendinden küçük akrabalarına ayak işi mi yaptırmak acaba?! William, tam bir gerizekalı. Evet, en küçük amcam olur kendisi. Kendi çapında marka olmaya çalışan bir iş adamı. İsminin duyulması için elinden gelen her türlü şeyi yapan biri, maalesef elinden gelen şeylerin çoğu yaptıkları gibi saçmalığın en son seviyelerinde şeyler. Benimle ve uykusuz geçen geceyle ne alakası vardı ki. Gelen bir telefon benden güvenlik görevlilerinin listesini ve maaşlarını düzenlememi emretmişti. Kibarlıktan yoksun ses tonuna karşılık beynim nefret dolu düşünceler atıyordu üstüne. Beni birey olarak görmeyen biri bile, benim yardımıma muhtaç olabiliyorsa kendisi ne haldedir acaba diye sormaktan alamıyorum kendimi. Bana sanki liseli bir genç olarak değilde 30 yaşında altında çalışan önemsiz bir herifmişim gibi davranıyordu. Aslında umrumda bile olmazdı benim tüm gecemi uykusuz geçirmekteki sebep olmasa ki önümdeki yıllara bakılırsa ismimin duyulmasında onun izlediği yolu takip etmeyecektim ya da onun sahip olduğu herhangi bir şey benim ilgimi çekmeyecekti. Küstah ve egoist birinin hangi saçmalığı benim umurumda olabilir di ki? Yaptığım şeyler karşılığında bana sunabileceği ya da en azından sunmayı düşünebileceği pek bir şey yoktu. Kendi çıkarlarımı düşünen biri olmamıştım ama karşılıksız yapılan şeylerinde saçma olduğu bir gerçekti. Sağladığı tek yarar isminin tek başına duyulamayacağını anladığında altındaki bir kaç kişiyi de ön plana çıkarmasında benimde rol oynamamdı, yani bir kaç mekânında ya da bir gazete haberinde ufakta olsa ismim geçiyordu. Acı bir gerçektir ki medyada William amcam ailemizin yüksek itibarı sayesinde New York'un önde gelenlerinin arasına sızmayı başarabiliyordu. Onun dışında maaşlarından ve görev dağılımından sorumlu olduğum yerlerin personel müdürü gibi bir şey oluyordum. Umurumda bile değildi ancak bir telefonumda bir iki mekân dolusu iri yarı heriflerin gelebileceği bir gerçekti. Kaba kuvvetle çözülebilecek bir olay yaşayacağımı hiç sanmıyordum, baktığımızda tanıdıklarım ve takıldıklarımın yüksek itibarlı kişilerden oluştuğunu ve bir sorunda sadece soyadlarını söylemeleri sorunu çözmeye yetebilirdi. Aslında bu tür halk arasındaki itibar kompleksi kendim için hiç bir şey ifade etmiyordu ve birçok şeye anlam veremediğim gibi buna da saçma gözüyle bakıyordum. Ailemden gelen bir şey olsa gerekti, küçüklüğümden beri insan yaşantısında itibarın her şey olduğu gerçeğiyle yaşayan insanların yanında büyümüştüm. Bu düşünce benim elimde olmadan zihnimin derinliklerine kazınmıştı bile. Rahatlamam ve gözlerimi şu lanet olası güneş ışının esiri olmaktan kurtarmalıydım. Kaç saat çalışmıştım? Birinin bu işleri tek gününü vererek yapması insan haklarına gerçekten uyuyor muydu merak ediyorum. Şükürler olsun ki en azından bir veya iki saat uyuduğumu düşünüyordum. İçerinin havasız ve kötü bir kokusunun olması gerekliyken her yer buram buram kahve türlerinin çeşitli kokuları yayılıyordu. Ayakta durmak için kaç stok kahve bitirmişimdir bilemiyordum. Şimdi elimi kaldıracak veya yürüyebilecek kadar kendimi iyi hissettiğimde bedenime hareket etme emirleri yağdırmaya başlamıştım, beynimi itaatsizlikle suçlamam gerekiyordu. Tavandaki ve duvarlardaki ara ara siyah boyası şimdi gözüme çok daha farklı geliyordu, tüm gecem onların arasında geçmiş olması büyük bir etken sayılırdı. Ellerimi yatağıma bastırarak kalkmıştım. Aman tanrım! Tüm bedenime aynı anda yüzlerce, binlerce iğne saplanıyormuşçasına uyuşmuş damarlarıma kan doluyordu. Gözlerimin damarlarına kadar bu iğrenç hissi yaşamıştım. Sendeleyerek düşmemek için duvardan destek aldım ve kendimi duş küvetine attım, sıcak suyun damarlarımı yumuşattığını ve rahatlattığını hissetmek kendimi biraz olsun canlı hissetmeme yardım etmişti. Ağzıma tahminen 24 saatten fazla süredir "yemek" diye adlandırılacak bir şey atmamıştım. Gariptir ki hiç acıkma hissi yoktu, sanırım içtiğim kahveler dengemi büyük oranda sarsmıştı. Metalik gri olan ve herkes tarafından garipsenen jakuzimden dışarı adımımı attığımda yaşadığımı hatırlamıştım sanırım. Evdeki gördüğüm tüm pencereleri açıp içerdeki yapay soğukluğu ve havasızlığı gidermesini ummuştum. Alt kattaki mutfağa gidip değişik ve akılımın almayacağı desenleri olan seramik tezgâhtan meyve türü bir şeyler alıp atıştırmıştım. Bu evin dekoru hep böyle garip miydi acaba, gelen herkesin zevki mi çok sıradandı? Her neyse koyu ve açık tonlarla süslü bu ev benim hoşuma gidiyordu ki bu bana yeterde artardı. Lanet olsun saat kaçtı? Güneşi gördüğüm her zaman çok erken sanıyorum! Ama tüm bunları yaparken saatin akşam vakitlerinde olduğunu görmeyi çok garipsemiştim, sabah olduğundan emin gibiydim. Zaman kavramını unutmak yaşamamak gibi bir şey gerçekten. Saati öğrendiğimde dışarı çıkma isteğim hüsrana uğramıştı ama yinede bu sıcak ağustos gününde evde kalmak hiçte iyi bir fikir değildi, kim bilir belki de New York'ta sakinlik ve rahatlama hissi veren bir şeyler bulurdum. Aklıma gelen tek rahatlatıcı şey müzikti. Jazz. Her zaman rahatlatma konusunda işe yarayan bir dost gibiydi o. İnsanın ruhuna nota nota ayrı ayrı işlenmesi gibiydi. Bir Jazz kulübüne gidip bir belaya bulaşmadan oturmaktan başka bir şey istemiyordum şimdi. Gardolabımı açıp gözüme ilk çarpan üstünde anlam veremediğim desenler bulunan siyah gömleğimi üstüme geçirdim, altıma da her zaman giydiğim şık kot pantolonu giydim. Hızlı adımlarla dışarı çıkıp siyah limuzinime bir bakış atmamla birlikte şoförüm Dom’un dışarı çıkıp kapımı girmem açması bir oldu. “ Hey, Dom N’aber? “ diyip içeri girdim. Rutin nasılsın, iyisin muhabbeti aramızdan geçtikten sonra Birdland Jazz Club’a gideceğimizi söyledim aynı anda “ Hemen, efendim” cevabımı almam çok sürmedi. Dakikalar sonra içerden Jazz müzik notalarının kulağıma dolduğunu fark ettiğimde Birdland’a varmıştık. İçeri fazla kalabalık gözükmüyordu ya da herkes yan taraftaki barda kafa buluyorlardı. Müzik iç rahatlatıcıydı, istediğim tür bir şeydi. Küçük bir iç geçirdim. Bar tarafına bakınıp orada da çok kişi olmadığını görünce içmek için hafif bir şeyler aldım, zaten yeterince dengesiz bir haldeydim, daha çok bitkinliğe gerek yoktu. Gariptir ki içtiğim her neyse kendimi canlı hissetmemi sağlamıştı, bu ani enerji patlaması gece bana ekstra yorgunluk olarak geri döneceği kuşkusuzdu. Kadehimi alıp kulübün camına doğru yürüdüm, manzarayı görmek istiyordum. Kulübün olduğu yer fena değildi. Camın kenarlıkları krem tonda bir renkteydi perdelerle aynı renkte olması odaya ayrı bir hava katıyordu. Dışarı bir göz attığımda Brooklyn’in akşam hareketliliğini görüyordum, insanlar buradan bakılınca çok telaşlı görünüyorlardı uzaklıktan dolayı olsa gerek. Camın yanındaki kapı dikkatimi çekmişti, büyükçe bir balkona açılan şık bir kapıydı bu. Merakla balkona çıktığımda yeşil manzaranın doğal havası içimi rahatlatmıştı. Açıkçası dışarı çıktığıma memnun oldum, şimdi kendimi daha iyi hissediyorum diye düşünürken bodur bir ağacın arkasından kesik kesik çığlıkların geldiğini duydum. Normalde olsa umurumda olmazdı ancak bu farklı bir his yaratmıştı daha çok beni panikletmişti sanırım. Saçma bir serilikte balkonun şık demirinden atlayıp o tarafa doğru hızlı ve sık adımlarla koşmak ve yürümek arasında gidiyordum. Çığlığın sahibinin genç bir kız olduğunu tahmin edebilir hale gelmiştim. Bodur bir ağacın üstünde iki insan silueti belirmişti gözümde. Adımlarımı koşar hale getirmiştim. Seslerini duymasam hayatta burada iki insanın olacağını tahmin etmezdim. Gözlerimi kırparak görüşümü netleştirdiğimde bodur ağaçların üstünde yarı çıplak bir kızı ve dibinde iri yarı yüzünde acayip bir ifade olan adamı gördüm. Milisaniye içinde o kızın tecavüze uğradığı gerçeğini dehşete düşmüşlük içinde anlamıştım. Vakit kaybetmeden koşabildiğim en hızlı şekilde adama doğru yaklaştım, zaten kendinden geçmiş olan adam beni fark etmemişti bile. Anlık bir süreyle adamın yakasından tutup yüzüne bir kafa atmıştım. Herif gerçekten iri yarıydı ama kendinden geçmişliği yüzünden yere düşmüştü. Kirler içinde pantolonun ve boxerının inmiş olduğunu görmüştüm. Adama vururken kız üstünü başını toparlamaya çalışmıştı en azından çıplaklıklarını görmemi engelleyebilmişti. Etrafta ucuz bir parfüm ve terden başka bir koku yoktu ve kız dehşet içinde bana bakıyordu. Olaylar çok çabuk gelişmişti ve kızın olduğu durumda onun idrak edebilmesini beklemiyordum. Ağacın dalları arasında yerde yatıyordu ve kafasından kandamlalarını görebiliyordum. Çok ciddi bir şeye benzemiyordu ama sarılması kesinlikle gerekliydi. Zaman kaybetmeden kucağıma almış ve kulübe doğru taşımaya başlamıştım. Yüzüne baktığımda adeta onun kadar dehşete düşmüş haldeydim. Yüzünden masumluğu okuyordum nerdeyse. Aynı anda birçok şey hissetmiş olmalıydı. Öfke, dehşet, nefret… Yüzü saydam gibiydi içini okuyabiliyordum. Hiç görmediğim kadar güzel biriydi. Ona bakarken kulübe girip yardım edebileceklerini sandığım birilerini aradım ve kulübün küçükte olsa tıbbi yardım edebilecekleri bir yerleri varmış. Meraklı gözler arasında onu bahsettiğim yere götürdüm ve hemşire olduğunu söyleyen biri tıbbi malzemeleri çıkarıp kafasını bandajlamasında kızı tutmuş ve yardım etmiştim. Kızın kısa süreli baygınlık geçirdiğini sanıyordum…
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Melissa Schwartz
Admin | 3. Sınıf Çaylak | Güç Seviyesi: 100
Admin | 3. Sınıf Çaylak | Güç Seviyesi: 100
Melissa Schwartz


Oda Arkadaşı : Buluruz elbet.
Mesaj Sayısı : 29
Kayıt tarihi : 05/10/10
Yaş : 29
İş/Hobiler : var bir sürü.
Nerden : New York
Lakap : Adım gayet güzel bence.

Mike Pysean Empty
MesajKonu: Geri: Mike Pysean   Mike Pysean Icon_minitimeC.tesi Ekim 09, 2010 12:07 am

30-Betimleme~28
20-Uzunluk~18
20-Kurgu~19
10-İmla~10
10-Noktalama~10
10-Renk Uyumu~7

92.

Rütbe için başvurunuz..
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Mike Pysean
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
House Of Night Rpg :: Role Play Bölümü :: Role Play Puanlatma-
Buraya geçin: