Gece Seni Seçti! Ölümün Doğuşun Olacak! Mavi Çaylaklar ve Kırmızı Çaylakların Birlikte Yaşadığı Bu Evde Gün Olmayacak! |
Gece Evi Tekrar Doğruyor (: Haydiyin Eğlenelim ve Canlandıralım bu Sayede Büyük Bir Site Olalıım (: |
| | Şiir-hikaye-rpg | |
|
+8Isabella Lyndia Mc'Kena Alessandra Mitchell Sydné Andrea Monique Brookie Pearl Davis Miley Natalie Leonél Natalia Aphrodite Tesher Tom M. Anderson Natalia Ellié O'rélia 12 posters | |
Yazar | Mesaj |
---|
Natalia Ellié O'rélia Admin | 5. Sınıf Çaylak | Karanlık Kız | Güç Seviyesi : 100
Oda Arkadaşı : Natalia Aphrodite Tesher...Ruh ikizim :D Şu rpgyi bitirsek iyi olucak aslında ama kısmet olmuyo bi türlü :D Mesaj Sayısı : 632 Kayıt tarihi : 30/05/10 Yaş : 29 İş/Hobiler : Yorma beni ya! Nerden : Moskova Lakap : Adımı beğenmiyorsan benimle konuşma zahmetine girme bence!
| Konu: Şiir-hikaye-rpg Ptsi Haz. 07, 2010 11:22 pm | |
| Burada kendi yazmış olduğunuz çeşitli yazılarınızı paylaşabilirsiniz. İyi eğlenceler! | |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Şiir-hikaye-rpg Salı Haz. 08, 2010 2:18 am | |
| Sabahın vurduğu ilk ışıklarla açtım gözlerimi. Her zamanki yer ve her zaman ki oda… Dertler birikmiş başıma dedim. Eskiden oysaki ne güzel bir gün diyerek uyanırdım yatağımdan. Hayat ne güzel diye dile getirirdim düşüncelerimi. Fakat şimdi farklı hayat… Yıl 1932, mevsim bahar… Kırılan kalbim şimdi daha da kırgın bir halde duruyor. Bazen atmamasını istiyorum o yeri geldiğinde kabarttığım göğsümün altındaki bir avuç kalbin… Ama sonra değmez diyorum. Yaşa, git diye düşünüyorum. Hayat zaten uzun sayfalarca oluşturulmuş bir kitap. Her gün bir sayfaya bir şeyler yazıyorsun ve bir gün elinde sayfalar kalmıyor. Hayat skeçlerden oluşmuş bir tiyatro oyunu. Her gün skeçleri oynuyorsun ve elinde skeç kalmıyor. Böylece yaşamanın mantığı da olmuyor. Çekip gidiyorsun diyarlardan.
Gözlerimi iyice açıp doğruluyorum. Fakat hala yatağın üstündeyim. Bir bardak sütü getiriyorum yanıma ve içiyorum. Bir nebze de olsa iyi geliyor diyebilirim… Demek isterdim ancak tadı ağzımı yakıyor ve neredeyse hepsini tükürüyorum. Camın yanında olan ranzamdan dışarıya bakıyorum. Birkaç tavşan, sincap, çimen, çiçek… Çocukken ne kadar değer verirdim bunlara. Bir Hufflepuff mezunuydum. Her yıl ilkbaharda coşar yerimde duramazdım. Şimdi umurumda bile değil. Çiçekler, ağaçlar, böcekler ve tabiat ana…
Rahatlamak için parmaklarımı kırklatıyorum ve cüzi bir miktarda rahatlama hissediyorum. Her gün kesiliyormuşçasına acıyor ellerim, ayaklarım. Başım ağrıyor zaten. Onu sormaya değmez. Her gün kafamı odamın duvarlarına vuruyorum. Anlamaması için kimsenin kapımı kilitliyorum. Anlarlarsa kafamın şişliğinden anlarlar diyorum. Her gün sorsalar bile ne oldu diye geçiştiriyorum. Kavga ettim, büyü geldi falan, filan diye ama ne yapsan bile içindeki umutsuzluğa nafile…
Suratıma doğru bir su fışkırtıyorum ve sonunda kendime gelebiliyorum. Etrafıma bakınca ne kadar monoton bir hayat yaşadığımı fark ediyorum. Oysaki ben gençken ne idealisttim. İdeal dedin mi akan sular dururdu. Adaletli bir dünya istemiştim. Muggle’larla, Büyücülerin eşit olduğu bir dünya hayalleri kurmuştum. Adaletli bir bakanlık için yaptığımız eylemlerde can verenlerimiz olmuştu. Geceleri ideal diye, diye gözümüz kapalı can vermeye koşuyorduk.
Ayağa kalkıp ilk adımımı atıyorum ve neredeyse yıllardır ayaklarımı kullanmamışım gibi bir hisse kapılıyorum. Kullanmadığımı düşündüğüm ayaklarımdan, biraz tombul olan baldırlarıma kadar bir karıncalaşma hissi yaşıyorum. Gözlerimi kapatıp annemi ve babamı hayal ediyorum. Fakat ikisi de yoklar yanımda diyorum. Her tarafa eski püskü, garip alfabelerle dolu olan çeşitli renkler ile renklendirilmiş eski yazıtlarımı ve sarı saçlı, hafiften çekme gözlü, buğday tenli, sarı bir entari giymiş olan Helga Hufflepuff’ın resimlerini asan benim odamda şu an duvara yapıştırılmış birkaç zarkanatlı sinekten başka bir şey yoktu. Koluma baktığımda bir çizik gördüm ve sırıttım.
Birkaç adımı atarken başım dönüyordu. Tavana doğru baktım ve tavanda sümüklüböceklerin olduğunu gördüm. Yok, daha neler diyerek ilerledim. En son ne zaman bu kadar çok başımın döndüğünü düşündüm. Hatırladığım tek şey bir bekârlığa veda partisi olduğuydu. Yüzümü yıkamak için banyo kapısının önünde durdum. Kapıyı kendime doğru çekmeye başladım. Açılmıyordu. Kapıya tekme savurmaya başladım. Sanırım biraz sert kaçmış olacak ki ayak başparmağım inanılmaz bir acıyla irkildi.
Kapıyı incelediğimde sürgülü olduğunu anladım. Yan tarafa doğru ittirdiğimde kapının açılmış olduğunu görerek sağ elimi sol elime vurarak çak bir beşlik denilen kafa ifadesini yaptım. Musluğun başına geçtim ve suratıma baktım. Aman tanrım bu adam da kimdi diyebilmekle yetindim ve aynadaki adama yan, yan bakmaya başladım.
Muslukta elimi yüzümü yıkamaya başladım. Avucuma doldurduğum su taneciklerinin her biri bana temas ettiğinde bir hoş oluyordum. Sanırım bu el yüz yıkama beni tatmin etmemişti. Neden tatmin edecekse? Avucuma birazcık sıvı sabun alarak yüzüme sürdüm ve yüzümü yıkamaya başladım. Görebildiğim tek şey lavaboydu ve yüzümden çıkan sular simsiyahtı. Bu kadar kirlenmiş olamam diye bir iç geçirdim. Fakat sanırsam 2 aydır banyo yapmıyordum. Saçlarıma bir el süreyim dedim ve kazık gibi olduklarını fark ettim. Zamk gibi birbirlerine yapışmışlardı.
Bu durumdan kurtulmak için küvete doğru yöneldim. Bir küvete, bir kendime baktım ve küvete oturdum. Suyun sıcaklığını ayarlamadan baştan aşağı döktüm ve sanırsam bir şeyi unutmuştum. Küvetin içindeydim ve giysilerimi çıkarmamıştım. Yanda bir şey gördüm ve kafama boşalttım. Amma kötü bir şampuan diye iç geçirdim. Fakat şampuan kutusunu elime aldığımda üzerinde Bulaşık Deterjanı yazdığını gördüm. Suyu son derecede açarak kendimi temizlemeye çalıştım. Öyle ki bir asa hareketiyle musluğu kırarak çıkan tüm suyun kendi üstüme dökülmesini sağladım.
Sırılsıklam olmuştum. Sucuk gibi ıslanan ben şimdi banyodan çıkıp yatak odasına doğru yöneldim. Yatağa baktığımda kaç yaşında olduğumu hatırlamaya çalıştım. 30 değil, 31 hayır o da değil, 32 yok canım daha neler, 33 filan da değil. Heh hatırladım diyerek 34 yaşımda olduğumu buldum. Fakat sanırsam bu evdeki bu yatakta hiç kimseyle evlenerek uyumamıştım. Belki birileriyle yatmıştım fakat bu sıcak bir aile ortamı yaratmamış aksine bir anlık bir şehvet, zevk tutkusuna gelmişti.
Yatak odasından çıktım ve evin en güzel yanına geldim. Mutfağa. Salonda zarkanatlı sinekler ve sümüklüböcekler vardı. Banyoda musluk kırıktı ve aralıksız su akıyordu. Yatak odasındaki yatağın birkaç yayını yerinden sökmüştüm. Bu mutfak ne kadarda güzelmiş diyerek iki üç yere Bombarda büyüsü yolladım. Gülümseyerek şimdi daha güzel dercesine bir bakış attım.
Evden çıkış kapısının önüne geldim. Kapım tahtadan oyma, çiçeklerle süslü bir kapıydı. Salona gittim ve oradan bir kehanet küresini alarak kapıya fırlattım. Kehanet küresinde görebildiğim tek şey olan sis kırılan kürenin içinden çıkarak havaya karıştı. Bende çiçekleri ağzımla ısırarak tükürmeye başladım. Kapıya okkalı bir tekmeyi yerleştirdim. Yüzümü yıkadıktan sonra aynaya bakmamıştım. Burnuma dokundum ve aşağıya indim bir bıyık. Hadi oradan diye akıl geçirdim. Fakat gerçekti bıyığım vardı. Hayatta en nefret ettiğim şey bıyıktı. Onları elimle yolmaya başladım.
Bıyıklarımı yolarken arazideydim. Çiçekleri görmeye dayanamamış olsam gerek ki başka bir yere cisimlendim. Burası bir Muggle sokağıydı ve hepsi bana deli gözüyle bakıyordu. Koşmaya başladım ve o deli ara sokaktan kurtuldum. Burası meydan gibi bir yerdi ve deniz hemen karşısındaydı. O sırada bir ses duydum. Sol taraftan geliyordu. Soluma baktım. Tekerlekleri olan bir araç geliyordu. Garip bir ses geldi ve son gördüğüm bu aracın arkasından gelen bir izdi Biri yolu boydan boya yakmış gibiydi. Bir anda herkesin başıma üşüştüğünü duydum. Gözlerimi açamıyor sadece duruyordum. O sırada mavi-kırmızı ışıklar bir yanar bir söner şekilde geliyordu ve siren sesleri duyuluyordu. Bir anda kendimi havada hissettim ve bir şeyle taşınıyormuşum gibi bir hal oldu. O sırada ağzımı bir şey ile kapattılar. Daha rahat nefes alabiliyordum…
Not : Uzun zamandır her yerde bu Rp'yi kullanıyorum.Bu da acemice bir Rp. Umarım beğenirsiniz. |
| | | Natalia Ellié O'rélia Admin | 5. Sınıf Çaylak | Karanlık Kız | Güç Seviyesi : 100
Oda Arkadaşı : Natalia Aphrodite Tesher...Ruh ikizim :D Şu rpgyi bitirsek iyi olucak aslında ama kısmet olmuyo bi türlü :D Mesaj Sayısı : 632 Kayıt tarihi : 30/05/10 Yaş : 29 İş/Hobiler : Yorma beni ya! Nerden : Moskova Lakap : Adımı beğenmiyorsan benimle konuşma zahmetine girme bence!
| Konu: Geri: Şiir-hikaye-rpg Cuma Haz. 11, 2010 7:30 pm | |
| Emeğine sağlık cnm çok gzl (: | |
| | | Tom M. Anderson Edebiyat Profesörü | Güç Seviyesi : 82
Oda Arkadaşı : Tek kalıyorum v.v Mesaj Sayısı : 37 Kayıt tarihi : 06/06/10
| Konu: Geri: Şiir-hikaye-rpg C.tesi Haz. 12, 2010 2:51 am | |
| Ben değğ, ben deeğğ!xD Aslında bu BAYAĞI bir kısa ama, sadece küçük bir tasviri koyuyorum. Zira eğer beğenilirse, bir rpdeki kurgumda, yazdıklarımın arasından küçük bir bölümü oynayarak kurguda büyük bir adım attıracak banaxD Dediğim gib, beğenilirse devamı da gelecek, çünkü günlük tarzı bir şeye karakterim sürekli yazmakla meşgul ' Her zaman, bana hiç değişmeyen o duygularımı, yanımdan geçerken bile eksiksiz olarak tattırabilecek bir kişi, nasıl var olabilir? Bir meleği andıran yüzü, o kibar ve eşsiz duruşı, harikulade sesiyle, zaktan bile olsa bir Nihili kendineık edebilecek tek kişi, hayır, tek melek o: Dysnomia. O buz mavisi gözleri, kiraz rengi dudaklarıyla can buluyor sanki. Kanın şehvet ve yoğunluğunu taşıyan saçları, beyaz çehresini derin bir mükemmelliyetle çevreliyor, insanın içine işleyen bir etki bırakıyor üzerimde, onu her gördüğümde... ' Bu da genelde puanlattığım bir rpg, fakat karşılıklı bir rpgdeki bir mesajımdan alıntıdır...xD ~Aşka On Kala~
Zifiri karanlığın üstüne işlenmiş inciler gibi parlayan tek tük yıldızların üstünde, sükunetle çevrelerini aydınlatan ay, bulutsuz gecede her zamankinden daha parlaktı sanki. Çevredeki ağaçlar, garip bir dinginlik içinde, ağır ağır yapraklarını hışırdatıyor, esen meltemle kulaklarınızı doğal bir senfoniyle dolduruyordu. Çevredeki insanlardan öte, Mamoru'nun yanında ilerlemek ona daha büyük bir güven veriyordu. Bu bariz gerçeğin altında, tanımlayamadığı duyguların varlığına bugüne kadar kulaklarını tıkamış, belki de duymazlıktan gelmişti. Onu asla bir arkadaşıyla aynı kefeye koyamazdı, zira hisleri, anlayamadığı bir dilde bir şeyler fısıldıyordu ona. Ruhunun en fırtınalı dönemlerinde gökten üzerine şimşekler çakarken bile, bir poseidon misali, tüm acısını alabilen birini nasıl başkalarıyla aynı kefeye koyabilirdi ki? Kendinde duyamadığı güveni, Mamoru'nun yanında hissediyordu hep. En yaslı günlerinde bir omuz, en biçare durumlarında ise bir kalkan oluyordu ona... Onunla iken, saatlerden öte günler, hatta aylar geçse bile farkında olmazdı belki de. Ve gözleri, her baktığında ilk defa görüyormuş gibiydi, yaz güneşinin sıcağı gibi... Kimi zaman kışa dönmeyen bir sonbahar gibi, serin ve coşkulu; kimi zaman ise yazı göremeyen bir ilkbahar gibi, derin ve duyguluydu. Ve sözleri... Ve sesi... Nasıl aynı kefeye koyabilirdi ki onu, hayatının geri kalanıyla? Hoş, geriye pek de bir şey kalmıyordu ya.. O ki, kendisinden önce tanıdığı geçmişi gibiydi... Belki sıcak bir tebessüm, belki uzun bir yolculuk, gözlerini seyre dalarken. Gecenin kollarına bırakılan gözyaşlarıydı belki, sessiz ve mahcup... Her seferinde, onu ilk görüşüymüş gibi... Her seferinde, ölüyormuş gibi...İnce bir çizgiydi sanki ona karşı olan dinlemediği, adını koyamadığı duyguları.. Abidin'in mutluluk tablosu, bir kuşun kanat çırpışı gibiydi kalbi kimi zaman. Koluna girdiğinde duyduğu özgüven, omuzuna yaslandığında hissettiği dinginlik; derinlerde işitilen, sarp kayalara çarpan dev dalgaların sesini duymasını engelliyor gibiydi. Gözkapaklarını kapatmadan da, hislerine karşı bir perde indirilmişti gözlerini sanki.
Ders zilinin çalması umurunda bile değildi. Zaten dersi olsaydı da, burada, Mamoru'yla beraber vakit geçirmek varken derse girmezdi. Boşalan avludaki gürültü ile birlikte, tüm düşünceleri de yok olmuştu sanki. Az önce omzunda hissettiği iki tanıdık el, ona iç çekişi hatırlatan derin bir nefesin ardından, Keiko'yu kendi omzundan çekmiş ve karşısına geçirtmişti şimdi. Yine gözlerine dalıyordu onun, nedensiz, sebebini bilmeden... Kırılmış cam parçacıkları gibi parlıyordu gözleri, Keiko da o ışıkta kayboluyordu...
“Keiko, seni seviyorum!”
İlk bir iki saniye sözlerine aklam yükleyemeden bakmıştı ona. Neden sonra ise, anlamsız bir sevinç ve hayret ile kabarmıştı yüreği. İlk gözlerinde bulduğu bir çift göz, kollarında kendini çeken yumuşacık bir ten ve ardından dudaklarında hissettiği sıcacık bir dudak, kısa fakat anlatılamaz bir deneyim olmaktan öte bir tabir almıştı zihninde, yüreğinde. Nazik, fakat bedenini bir çıra gibi tutuşturan dudaklarının sahibi, dün dostuydu onun için, bugünse sevdiğiydi... Bu yalın gerçeğin farkındalığının verdiği şaşkınlık, dudakları birbirinden ayrıldığında da etkisini sürdürüyordu zihninde yankılanırken.. Onu seviyordu. Hayır, sevmekten öte, ona delicesine aşık olmuş olmalıydı ki, siyah bir kadife misali üstlerini örten gecede, ay ışığından daha parlak gözlerini seyre dalmak, kahkalarıyla sarhoş olup kendinden geçmek için can atan yüreğini, güçlükle susturabiliyordu...
“B-ben... Özür dilerim! Niyetim b-bu değildi! Sa-sadece...”
Sadece Keiko'ya, onun da kalbinin, tek bir kişi için atabileceğini göstermişti. Sadece, şimdiye kadar fardemediği hislerini ortaya çıkarmış, bedenini sarmalayan derin heyecan içindeyken, kendisine tek bir bakışından mahrum etmemesini isteyecek kadar aşık olduğunu farkettirmişti. Keiko'nun, kollarını boynuna dolamak, gözlerini gözlerine kenetlemek ve kendisini iyi hissettirecek bir öpücük daha alabilmek için yanıp tutuşurken bulmasını sağlamıştı, onsuz olamayacağını kulağına fısıldarken esen rüzgar... Gözleri... Bu gözler karşısında, şimdiye kadar nasıl bu kadar kör olabilmişti ki? Hele o sesi... Mozart'ın 25., Beethowen'ın 9. senfonisinden bile güzel o sesinin farkına nasıl varamamıştı şimdiye kadar? Belki de Mamoru kadar cesaretli değildi, hatta belki de, özgüvenini sıfırlayan tek varlığın karşısında konuşmaya çekinmişti. Kim bilebilirdi ki, daha duygularının sahibi bile yeni farkına varırken...
Derin bir nefes alıp gökyüzüne baktı. Sabahın erken saatlerinde başlayan yağmur, iki saat sonra dinmişti, nemli yeşilliklerin üzerindeşimdi altınsı incileriyle parlıyor, lacivert bir gökyüzü titriyordu üstlerinde. Topraktan, ağaçlardan yayılan ıslak solukta şer şeyin içine işleyen bir etki vardı adeta. Titrek ay ışığını yorlamakta güçlük çeken ay, fuzuli bir çaba harcıyormuş gibi büzülmüştü şimdi. Gecenin saçlarına tutuşturulan inciler gibi parlayan yıldızlar, kendisine hiç olmadığı kadar uzak geliyordu o anda. Başını, Mamoru'ya çevimekte o kadar zorlanıyordu, o kadar biçare düşüyordu ki, varlığının tadına doyasıya varamıyordu bile. Yüreğine binen o farkındasızlığı kaldırınca, aşkıi bir şelalede akarcasına tüm vücudunu kaplamıştı şimdi. Fakat bu bile, öylesine yavan, öylesine kuru geliyordu ki Mamoru'nun sevgisinin yanında... Kim bilir kaç defa, şu anda hissettiği o derin üzüntüyü yaşatmıştı ona... Kim bilir kaç defa aşkıyla alay edercesine onun koluna girmiş, kaç kere başını göğsüne yaslayıp oturmuştu onunla... Şimdi değil kendini onun yerine tümüyle koymak, çektiği ızdırabı düşünmek bile ne denli acı veriyordu Keiko'ya! İşte bu yüzden, acizdi bir kaç kelime etmeye. Oysa ki içinden, ona nice sözler haykırmak geliyordu o an. ' Seni seviyorum, ' demek geliyordu. ' Ben de seni seviyormuşum meğer. Hayır, hayır... Sevmekten de öte bu duygu, biliyorum.. Aşk olmalı bu, ancak benim gibi bir budalanın anlayamayacağı tek his. Fakat artık, yalnızlığımda dolunayı seyre dalmamın bana neden ayrı biz haz verdiğini biliyorum. Seni hatırlatıyor çünkü bana, gecenin sadeliğine yakışan o parlaklığıyla, seni anımsatıyor sanki... Yahut neden, neden o gözlerine karşı koyamadığımın bilincindeyim artık. O bakışların kalbime akıyormuş meğer, meğer ondanmış o gözlerde, bilemediğim aşkımın haykırışları... Ben de seni seviyormuşum meğer, ben de sensiz yapamazmışım... Sensiz bir türlü, bir türlü olamazmışım... '
Eskiden farklı melodiler fısıldayan rüzgar, şimdi yüreğinin biçare haykırışlarını duyurmak istercesine susuyordu ona karşı. Ağaçların arasından sinsice ilerliyor, kuruyan yaprakları yavaş yavaş, sallana sallana indirirken, uzaklarda çıkan küçük toz bulutlarını da peşine takıp sürüklüyor ve beni duygularım altında ezilmeye mahkum ediyordu. Oysa ki yüreği, biçare yakarışlarını onun varlığıyla susmak, ruhu onun gülüşüyle yeniden can bulmak, gözyaşları onun bir bakışıyla dinmek ve dudakları, onun dudaklarıyla buluşmak istiyordu. Bu derin arzu ile mahcup bir şekilde Mamoru'ya dönerken, kollarından omuzlarına, oradan da sırtına derin bir uğuşma ve sıcaklık hissi yayılmaya başlamıştı. Şimdi bile aralarındaki iki karışlık mesafe, bir ömür boyuymuş gibi geliyordu ona. Ta ki elleri, onun elleriyle buluşuncaya dek... Ve yüreğinin yakarışları, dudakları onun dudaklarıyla buluştuğunda susuncaya...
| |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Şiir-hikaye-rpg C.tesi Haz. 12, 2010 5:40 pm | |
| Tom M. Anderson : 1. Rp'nin devamını bekliyorum.Çok güzel br gidişatı var. 2. Rp'de biraz aklım karıştı ama yinede güzel bir örnekti. Natalia Ellié O'rélia : Teşekkürler canım.Bende daha neler var bir bilsen.Yakında diğer eserlerimi de göreceksin. |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Şiir-hikaye-rpg C.tesi Haz. 12, 2010 11:35 pm | |
| Lillian'dan Bir Eser Daha : St. Mungo'daydım. Sürekli ileri geri yürüyordum. İçeride hasta olan ve bizi bırakan babam vardı. Ondan nefret ediyordum. Anneme baktım. Bizi sevmeyen ve bizi terk eden adam için ağlıyordu. Bu çok saçmaydı. Bense ne bir üzüntü duyuyor, ne de ağlıyordum. Biraz bekledikten sonra pencerenin yanına gittim. Gökyüzüne baktım. Her taraf yıldızdı ve dolunay tüm ihtişamıyla parlıyordu. Bir süre bu manzarayı izledim. Babam tedavi edilemeyecek bir hastalık altındaymış. Ölebileceğini söylüyorlardı. Acaba ölmeden önce annemle, bana ne diyecekti çok merak ediyordum.
Bir süre sonra babamı ziyaret ettim. İçeri girdiğimde babam yatakta yatıyordu. Bitkin, yorgun bir hali vardı. Ona bakıp : '' Neden bizi bıraktın ? '' diye fısıldadım. Babam bir şey demedi. Zaten diyemezdi de. Hızla kapıyı çarpıp odadan çıktım. Ne kadar kısa bir ziyaret olmuştu. Zaten ziyaret için de annem zorlamıştı. Neymiş hastalığının biraz hafiflemesi için mutlu olması gerekiyormuş.
Bir süre daha bekledim. Artık sıkılmıştım. Bir kitap alıp okumaya başladım. Ben kitabı elime aldığımda annem yüksek sesle : '' Nasıl bu kadar rahat olabiliyorsun? Baban ölmek üzere... Sen ise burada oturmuş kitap okuyorsun! '' diye bağırdı. Etrafıma baktım. Herkes bize bakıyordu. Biraz kendimden utandım ama sonra başımı kaldırarak : '' Neden onun için üzüleyim ki? O bizi bıraktı, anne! O adam için senin gibi ağlayacağımı mı sanıyorsun? '' dedim ve annem yüksek sesle ağlamaya başladı. Herkes bana iğrenç bir yaratıkmışım gibi bakıyordu. Onları ne ilgilendiriyordu ki? Siyah saçlarımı savurup aşağı kata indim.
Hızla merdivenleri indim. Yaşlı, hasta bir kadın kolumdan tutup : '' Neden annene öyle davrandın! İyi ki benim evladım böyle değil. '' '' Sen neden karışıyorsun! Seni ilgilendirmez. Hiç bir şey bilmiyorsun, aptal kadın! '' diye bağırdım. Hızla yürümeye başladım. Yürürken tenimde ıslak göz yaşlarını hissedebiliyorum.
Neden herkes üstüme geliyordu. Annemin yanına gidip ondan özür diledim. O ise gözü yaşlı '' Baban öldü, mutlu musun? '' dedi. Bense ağlamaya başladım, nefret ettiğim adam için...
|
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Şiir-hikaye-rpg Ptsi Haz. 14, 2010 1:38 am | |
| |
| | | Natalia Aphrodite Tesher 5. Sınıf Çaylak | Güç Seviyesi : 78
Oda Arkadaşı : Natalia Ellié O'rélia. İkiz :D Mesaj Sayısı : 58 Kayıt tarihi : 05/06/10 İş/Hobiler : Rp yazmak Nerden : Bunu sorarken aklından neler geçiyo acep .P Lakap : ßisu , ßilsu, Kuzu, Pikaçu (pikaçunun böyle yazılmadığını bende biliyorum *-*)
| Konu: Geri: Şiir-hikaye-rpg Ptsi Haz. 14, 2010 2:30 am | |
| İlknurrr <3 Döktürmüşsünyine Mükemmel olmuş ^^ | |
| | | Miley Natalie Leonél İnsan | Güç Seviyesi : 60
Oda Arkadaşı : Evim var!Sonunda evime birisi geldi Lillian Aurélia Slogéra Mesaj Sayısı : 192 Kayıt tarihi : 13/06/10 Yaş : 27 İş/Hobiler : öğrenciyiz başka ne yapalım Nerden : Nasville / Tennesse Lakap : N ~Lié~Smiley~Miley Ray~Destiny Hope
| Konu: Geri: Şiir-hikaye-rpg Ptsi Haz. 14, 2010 4:07 am | |
| | |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Şiir-hikaye-rpg Salı Haz. 15, 2010 1:12 am | |
| Sağolun arkadaşlar.Benim yaptığım her bir halt nedense güzel olmaya başladı.Ayrıca beni sizler yarattınız xD |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Şiir-hikaye-rpg Salı Haz. 15, 2010 8:30 pm | |
| Lillian'dan Bir Eser Daha;
Gecenin karanlığında yürüyordu.Kara Orman'da yürüyen kaybolmuş bir melekti o.Ay ışığı parlatıyorrdu yolunu.Sanki karanlık üstüne çöküyordu, onu emiyordu.Nerede olduğunu bulmaya çalışıyordu Beyaz Melek.Sonra birden bağırmaya başladı önündeki kocaman yaşlı ağaca: " Neden gittin ha neden bıraktın beni neden? Zor mu geldi benimle bir ömür paylaşmak, söyle. Ben bir tek sana güvendim, sen sahip olduğum tek arkadaştın. " dedi. Biraz durdu ve sonra sessizce şu sözleri sayıkladı: " Peki şimdi nerdesin? " Bembeyaz elbisesi simsiyah olmuştu.Sonra bir fırtına başakladı.Şimdi ne yapacaktı.Koştu koştu kendinden kaçmaya çalışıyordu.Ormandan hemen uzaklaştı.Bomboş vadideki mezarlığa gitti.Sanki mezar taşları onun çocukluk arkadaşlarıydı.Onlara sarıldı ve ağlamaya başladı.Çok yalnızdı.Sanki birilerini bekliyordu.Kısa bir süre sonrayanında biri varmış ggibi konuşmaya başladı: " Neden öldürdün kendini neden? Sen bana dememişmiydin.Ölene kadar dostuz diye.Tabii yalancısın ya dayanamadın, ciddiye alacağımı biliyordun ve kendini öldürdün. " Boşluktan bir ses geldi: " Evet dayanamadım.Ama ciddiye aldığını bildiğim için değil, sana değer verdiğimi anladığım için.Anla artık ben birine değer vermeye alışık değilim. " " Alış o zaman.Seni geri döndürmek için neler vermezdim.Ama artık bitti git burdan git!! " Ses uzun bir süre kendini tekrarladı.Tam o sırada mezarlığa birisi geldi.Eski paslı bir mezar taşının altına bir demet gül koydu.O mezar taşının kime ait olduğunu ggörmek için yanına gitti.Mezar taşının üstünde şunlar yazılıydı: " Burada insanlığın temeli, kaderin seçimi yatıyor.Eğer bunu okuyan sensen Beyaz Melek; kader seni seçti sen öl… “ Buna bir anlam verememişti.Daha sonra mezarlıktada rahat bulamayacağını anlayınca gitti.Yolda komşuları Bayan Êowyn’ u gördü.Annesi ve babası öldüğünde ona çok yardımcı olmuştu.Ona: “ Merhaba Bayan Êowyn “ dedi. Tepki vermedi bile.Etrafta çığlıklar attı kimse duymadı.Daha sonra boşluktan bir ses geldi: “ Bana kızabilrsin tamam ama dediklerimi yap lütfen.Önce yavaşça yere bak ddaha sonra kendine.Ne görüyorsun? “ “ Yerden yaklaşık 30 metre yüksekteyim ve cildim solgun.Başka bir şey var mı? “ Sonra göz bebekleri büyüdü.Beyaz Melek gerçek bir melekti aslında.Yani o aslında ölmüştü…
Lillian'dan Bir Eser Daha ;
Gece Evi'ne ilk gelişimi hatırlıyorum.Herşeyi mahvediyordum.üçüncü sınıf günlerimi özlüyorum.Dördüncü sınıfken artık anlamıştım her şeyi.Düzenimi kurmuştum.Dostlarım bana ihanet etmeseydi harika bir yıl olurudu.Ama olsun yine de bir çok kişi hayrandı bana o zaman.Kimse ama kimse arkadaşım değilidi.Ne kadar eğlenceliydi o yıllar.O kadar müthişti ki üçüncü ve dördüncü sınıf.Harikalardı.Ben o yılları özlüyorum.Özellikle dördüncü sınıf.Anakin'in peşime takıldığı sınıf.Ya beşinci sınıf ? İşaretime tamm alıştm.Düzenimi kurdum.Bir gün şehre indiğimde bandanam kaydı ve gördüğüm şey neydi ? İşaretim düşmüştü.Büyük bir şok yaşadım.İşaret olmayan alnımı bandana ile sardım.Okulda eşyalarımı topladım.Bunu yüksek rahibelere söyledim.Herkese veda ettim.Özellikle Aléxis, Katié, Aphro, Natalia, Anakin ve Miké.Onları herkesten ve herşeyden çok özleyecektim.Hem mutluydum.Miley ile daha çok zaman geçirebilecektim.Hem de üzgündüm.Tüm dostlarımı arkamda bıırakıp gidecektim.Ama geri dönemezdim Gece Evi'ne.Sonra herkesle vedalaştım ve gittim.Şimdi mi ? Oklahoma Üniversitesi'nde okuyan bir üniversite öğrencisisiym.Orada kalıyorum.Oraya taşındıktan bir iki gün sonra Anakin bana döndü.çok sevinmiştim hem de çok.Bana tümacıları unutturdu.Her ne kadar her gece ağlasamda mutlu olmadığım söylenemez.Tabii bu Gece Evi'ni ve tüm dostlarımı çok özlediğim gerçeğini değiştirmez.
En son Lillian Aurélia Slogéra tarafından Çarş. Haz. 16, 2010 12:03 am tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Şiir-hikaye-rpg Salı Haz. 15, 2010 8:45 pm | |
| Tüm Eserlerim Yorum ve Eleştirirlere Açıktır !!! |
| | | Miley Natalie Leonél İnsan | Güç Seviyesi : 60
Oda Arkadaşı : Evim var!Sonunda evime birisi geldi Lillian Aurélia Slogéra Mesaj Sayısı : 192 Kayıt tarihi : 13/06/10 Yaş : 27 İş/Hobiler : öğrenciyiz başka ne yapalım Nerden : Nasville / Tennesse Lakap : N ~Lié~Smiley~Miley Ray~Destiny Hope
| Konu: Geri: Şiir-hikaye-rpg Salı Haz. 15, 2010 8:55 pm | |
| Vuhu ikinci eserini çok sevdim kendi hayatını bir paragrafa yazmışsın.Süpersin kuzu | |
| | | Misafir Misafir
| Konu: Geri: Şiir-hikaye-rpg Salı Haz. 15, 2010 9:12 pm | |
| Sağol kuzu.Hayatımı yazdım.Belki de eserlerimi başka bir başlıkta açmalıyım. |
| | | Brookie Pearl Davis 5. Sınıf Çaylak | Karanlık Kız | Güç Seviyesi : 90
Oda Arkadaşı : Yanlız çalışırım ^^ Mesaj Sayısı : 45 Kayıt tarihi : 06/06/10 Yaş : 28 İş/Hobiler : Çaylağız canım. Nerden : Manhattan Lakap : İnsanların bana ismim dışı hitap etmelerinden hoşlanmam.
| Konu: Geri: Şiir-hikaye-rpg Ptsi Haz. 21, 2010 5:48 pm | |
| “Adın ne?” diye sorarken, adamın yüzünde güvenilmez bir sırıtış vardı. “Genevivé…” diye karşılık verdi kız. Kafasının güzel olduğu her halinden belliydi. “Beni takip et Genevivé…” Barın arka çıkışından karanlık bir ara sokağa doğru yürüyorlardı şimdi. İçkiyi fazla kaçırdığı için midesi bulanan kız ise nereye gittiklerini soramayacak haldeydi. Adamın kendini bir yere oturttuğunu fark eden Genevivé görüşündeki bulanıklık hafif hafif geçmeye başladığında “Neredeyiz?” diye sordu zorlukla. Karşısındaki adamın mavi gözleri parladı, beyaz dişleri göstererek gülümsedi. “Önemi yok güzelim.” Kızın yanına çökerken, bir mum alevi gibi savunmasız hayatına ufak bir nefes hareketiyle son vereceğini düşündü. Yüzünü ellerinin arasına aldı. Kendi yaşındaki kızlara göre daha güzeldi. Esmerdi ve ipek gibi saçları rüzgârın etkisiyle salınıyordu. Boynuna doğru uzanırken içinin ürperdiğini hissetti. Genevivé’in kanının damarlarında meydana getireceği o güç patlamasını düşünürken bile kendinden geçiyordu. Köpek dişleri uzamaya başladığında kızın boynuna daha da fazla yaklaştı. Dişlerini kızın etinden içeri geçirirken, yaşadığı anlık acıyla çığlık atan Genevivé’in içini saran korku yerini keyfe bırakmaya başladığında genç kız derin bir nefes aldı. Tam o sırada üzerindeki avcının başka biri tarafından çekildiğini fark etti. Yine, bu defa daha derin bir çığlık attı. Anlatması güçtü… Avcının dişleri derisinden uzaklaşırken, etinin bir kısmını da koparmış gibiydi… Bu içgüdüyle, elleri boynunu yokladı. Bir sorun olmadığını anladığında biraz rahatladı. Fakat avcının duvara fırlattığı çocuğun yüzü sokak lambaları sayesinde aydınlandığında tekrar çığlık attı. “Daniel!” derken boğazına takılan düğüm acı veriyordu… “Michael dur!” Fakat avcıyı durdurmak için çok geçti. Erkek kardeşine doğru koşarken içindeki umut, çocuğun cansız bedeniyle karşılaştığında soldu… Gözleri karardı, deli gibi ağlamaya başladı. Avcının sözlerini duyduğunda kardeşine yaşlı gözleriyle baktı, “Ölmedi… Fakat uyandığında burada olmak istemezsin.”
Lanetli Gülüşler adlı bir hikaye başlığım vardı zamanında. Onun için yazdığım kısa bir karakter tanıtımıdır bu. | |
| | | Miley Natalie Leonél İnsan | Güç Seviyesi : 60
Oda Arkadaşı : Evim var!Sonunda evime birisi geldi Lillian Aurélia Slogéra Mesaj Sayısı : 192 Kayıt tarihi : 13/06/10 Yaş : 27 İş/Hobiler : öğrenciyiz başka ne yapalım Nerden : Nasville / Tennesse Lakap : N ~Lié~Smiley~Miley Ray~Destiny Hope
| Konu: Geri: Şiir-hikaye-rpg Salı Tem. 06, 2010 7:07 am | |
| Yeni bir hayat (Bölüm 1)
Yine o telefonun başında beklemeye başlamıştı bir hiç uğruna uzun zamandır bir telefon bekliyordu. Fakat beklediği telefon bir türlü gelmiyordu günler uzadıkça uzadı. Juliet artık dayanamıyordu bazen david’i kendisi arıyordu hep meşgul çıkıyordu ve son bir kez şansını denemek istedi. Numara’yı çevirdi birden bir ses duyuldu “Evet?” juliet o an donmuştu. Sevgilisinin sesini hatırlayamamıştı belki yüzünü de unutmuştur. Juliet kendini toparlayıp “Merhaba david ben juliet” Kısa bir sessizlik oluştu ve david soğuk sesini bırakmış gibiydi “Merhaba juliet nasılsın” juliet’in merak ettiği tek bir cevap vardı ve hemen sormak istiyordu “Birisi mi var?” david sadece “Evet” diyebilmişti. Juliet telefonu kapattı meğerse onca hafta telefonda beklemesi bir hiç uğruna boşuna. Hemen kendini toparlamıştı ilk önce david ile çektirdikleri resimlere bakmıştı hüzünlendi hatta ağladı. Sonra hepsini yırttı attı artık her şey mazide kalmıştı.[/size]
Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı, kendine bir günlük tutmaya karar verdi belki yaptığı hataları tekrar, tekrar görebilirdi.
“Sevgili Günlük 01/01/2006
Meğer gözüm kapalıymış, bugün her şeyi düşündüm. Kısaca elde var sıfır hiçbir şey yok. Peki neden saatlerce telefonun başında bekledim bir hiç uğruna mı hayır ben öfkeme yenik düştüm sakın öfkenin gücünü küçümsemeyin sizi ele geçirdi mi. Ona değil çevrendekilere ve kendine zarar veriyorsun bende ilk önceleri bu gücü pek önemsememiştim hatta gülmüştüm. Şimdi cezasını ben çekiyorum belki bunları gerçekten düşünmeliyim. Aslında tek diyebileceğim bir şey daha var aşk diye bir şey yoktur sadece sevgi’nin kötü ikizi ilk önce tatlı gelir fakat acı gerçekle baş başa kaldınız mı aşk o zaman kalbinize zehri vermiş demektir. Her neyse bence bu kadar yeter bence köpeğim portakalı gezdirmem lazım belki gezdirirken aşk acıma bir yöntem bulurum….
Not:Bunu World'en yazdım böyle garip oldu,her eliştiriye açığım ve sadece dört beş bölüm yaıp çıkacağım.... | |
| | | Andrea Monique 3. Sınıf Çaylak | Güç Seviyesi : 69
Oda Arkadaşı : I'm alone v.v Mesaj Sayısı : 7 Kayıt tarihi : 10/06/10 İş/Hobiler : Hö? Nerden : Evden :D Lakap : Add
| Konu: Geri: Şiir-hikaye-rpg Salı Tem. 06, 2010 4:42 pm | |
| Liena bayıldım süper olmuş (: | |
| | | Brookie Pearl Davis 5. Sınıf Çaylak | Karanlık Kız | Güç Seviyesi : 90
Oda Arkadaşı : Yanlız çalışırım ^^ Mesaj Sayısı : 45 Kayıt tarihi : 06/06/10 Yaş : 28 İş/Hobiler : Çaylağız canım. Nerden : Manhattan Lakap : İnsanların bana ismim dışı hitap etmelerinden hoşlanmam.
| Konu: Geri: Şiir-hikaye-rpg Salı Tem. 06, 2010 5:23 pm | |
| | |
| | | Alessandra Mitchell Sydné 5. Sınıf Çaylak | Güç Seviyesi : 85
Oda Arkadaşı : Sphténréll Natalié C'Dléé Mesaj Sayısı : 116 Kayıt tarihi : 06/07/10 Yaş : 27 İş/Hobiler : Çaylak//Millete hava atmak...v.b. Nerden : Rusya//Moskova Lakap : Sand, Aless, Mitch, Hell...
| Konu: Geri: Şiir-hikaye-rpg Salı Tem. 06, 2010 11:46 pm | |
| Miley müthiş yazmışsın çok sevdim. | |
| | | Miley Natalie Leonél İnsan | Güç Seviyesi : 60
Oda Arkadaşı : Evim var!Sonunda evime birisi geldi Lillian Aurélia Slogéra Mesaj Sayısı : 192 Kayıt tarihi : 13/06/10 Yaş : 27 İş/Hobiler : öğrenciyiz başka ne yapalım Nerden : Nasville / Tennesse Lakap : N ~Lié~Smiley~Miley Ray~Destiny Hope
| Konu: Geri: Şiir-hikaye-rpg Çarş. Tem. 07, 2010 4:42 am | |
| Vayy canına iğrenç eserlerimi seven birisini buldum *-* Duygulandım | |
| | | Alessandra Mitchell Sydné 5. Sınıf Çaylak | Güç Seviyesi : 85
Oda Arkadaşı : Sphténréll Natalié C'Dléé Mesaj Sayısı : 116 Kayıt tarihi : 06/07/10 Yaş : 27 İş/Hobiler : Çaylak//Millete hava atmak...v.b. Nerden : Rusya//Moskova Lakap : Sand, Aless, Mitch, Hell...
| Konu: Geri: Şiir-hikaye-rpg Çarş. Tem. 07, 2010 5:26 pm | |
| - Miley Natalie Leonél demiş ki:
- Vayy canına iğrenç eserlerimi seven birisini buldum *-* Duygulandım
İğrenç değil. Ama kendini biraz daha geliştirsen daha güzel olacak. Bu haliyle zaten başlıbaşına harika. | |
| | | Isabella Lyndia Mc'Kena 3. Sınıf Çaylak | Güç Seviyesi : 70
Oda Arkadaşı : Lisa Gardenia Mc'Kena. Sensiz bir hiçim ikiz. Sen olmadan asla yaşayamam. Seni seviyorum. Unutulmazımsın. Seninle asla ayrılmamalıyız. Senden asla nefret etmeyeceğim. Seni çok seviyorum. Mesaj Sayısı : 71 Kayıt tarihi : 08/07/10 Yaş : 27 İş/Hobiler : Gizli Bilgidir. Nerden : Fransa. Ama Gece Evi'ne Almanya'dan geldim. Lakap : Bella//Bells//Isa//Dia//Mc'Kena
| Konu: Geri: Şiir-hikaye-rpg C.tesi Tem. 10, 2010 8:47 pm | |
| ~~ Tüm Belalar Hep Beni Bulur ~~
~ Bölüm 1 ~
Nedense ne zaman biyoloji sınavından çıksam çok mutsuz olurum. Her zaman. Sonra en yakın arkadaşımın yanına gider ve biyolojiden ne kadar nefret ettiğimi anlatırım. Her zaman. Ama o günlerden birinde hiç ama hiç istemeyeceğim bir şey oldu ve basit insan hayatım yine, yenidenlik basit kurgusundan kurtuldu. Neden mi ? İşte o gün…
~ Bölüm 2 ~
Parkta yürüyüş yapmak ve tüm günün stresinden kurtulmak gibisi yok şu hayatta. Yine Lexie ile konuşarak yürüyorduk.
- “ Biliyor musun Alice. Artık bir karar vermelisin. Yoksa Alex’i Penny kapacak.”
- “ Biliyorum Lex. Ama Alex’i Penny’nin kapması iyi olur. Çünkü ben Miké’ten hoşlanıyorum. Onun kadar yakışıklı birini daha önce gördün mü sen ?
- “ Hayır. Hadi biraz oturalım Ice. Yoruldum. “
- “ Tamam.
Biraz oturduktan sonra gereçkten çok yoruludğumuzu anladık ve eve gittik. Ama hiç eve gitmemeyi dilerdim. Çünkü odamda beni bekleyen şeyi bilmiyordum.
~ Bölüm 3 ~
Eve girer gitmez odama gittim. Daha sonra gerçekten eve gitmeme sebebimi gördüm. Onu. Gerçekten güçlü ve için için itiraf ediyorum ki o fantastik görüntüsüne rağman onu odamda görmek istemiyordum.
Odamın tam ortasında bir İz Sürücü vardı. Bu berbattı. Bana bir adım daha yaklaşarak törensel kelimeleri söyledi
- “ Alice Pevency;
Gece Seni Seçti. Ölümün Doğuşun Olacak. Kaderin Seni Gece Evi’nde bekleyecek. “ Sonra parmağını tam alnımın ortasına doğru tuttu ve ben çok büyük bir çığlık attım.
Gözlerimi açtığımda yoktu. Hemen aynaya koştum. Alnımda yeni işaretim parlıyordu. Bu çok korkunçtu. Her ne kadar bunu kabullenmek istemesem de Gece Evi’ne gitmek zorundaydım.
~~ Yorumlara ve Eleştirilere Açığım. Word'den kopyaladığım için böyle oldu. ~~
| |
| | | Alessandra Mitchell Sydné 5. Sınıf Çaylak | Güç Seviyesi : 85
Oda Arkadaşı : Sphténréll Natalié C'Dléé Mesaj Sayısı : 116 Kayıt tarihi : 06/07/10 Yaş : 27 İş/Hobiler : Çaylak//Millete hava atmak...v.b. Nerden : Rusya//Moskova Lakap : Sand, Aless, Mitch, Hell...
| | | | Lisa Gardenia Mc'Kena 3. Sınıf Çaylak | Güç Seviyesi : 80
Oda Arkadaşı : Isabella Lyndia Mc'Kena. İkizim, en iyi dostum, sırdaşım, can yoldaşım. Sen olmadan ne yapardım ? Güvenebilidiğim, açılabildiğim tek insansı canım ikizim. Seni çok seviyorum. Mesaj Sayısı : 50 Kayıt tarihi : 11/07/10 Yaş : 27 İş/Hobiler : Gizli Bilgidir. Nerden : Fransa. Ama Gece Evi'ne Almanya'dan geldim. Lakap : Lis//Nia//Kena//Garden//Sakar//Bayan Ah-Ne-Kadar-Mükemmelim//Zıt Kutupları Bir Arada Tutabilen Kız
| | | | Aurelia Séptember Qixinâ 5. Sınıf Çaylak | Güç Seviyesi: 100
Oda Arkadaşı : Undine Lissa O'Shéa. Mesaj Sayısı : 120 Kayıt tarihi : 22/07/10 Yaş : 27 İş/Hobiler : Çaylak / Kitap okumak. Nerden : Evinden. Lakap : Séph.
| Konu: Geri: Şiir-hikaye-rpg Çarş. Ağus. 11, 2010 4:22 am | |
| Taze çıktııı - Spoiler:
Sessizlik ve huzur… Tek istediği şey buydu. Sessiz ve huzurlu bir ortam. Şehrin gürültüsünden uzak ve hiçbir baskıyı hissetmeyeceği bir yer… Evet, tam olarak bunu istediğinden emindi. Ne annesinin nutuklarını işitmek istiyordu ne de sevgilisi için duyduğu endişeyi. Sevgilim… Sahi, gerçekten var mıydı öyle biri? Yaşıyor muydu? Bunlardan emin olamıyordu. Çünkü iki aydır haber alamıyordu ondan. Yattığı hastane şehir dışındaydı ve yanında olamamak öldürüyordu onu. Gittiği günden beri kendini odasına kapamıştı o da. Sadece kendisiyle kalmak istiyordu. Belki arar diye sürekli telefonunun başında bekliyordu. Hayattan tamamen soyutlamıştı kendini. Annesi de bu yüzden nutuk çekiyordu ya zaten. “Thomas gittiğinden beri odandan çıkmıyorsun. Lanet olası kıçını kaldır ve biraz dışarı çık!” Sesini yeniden kulaklarında duymak sinirini bozmuştu genç kızın. Az sonra yine gelip aynı şeyleri söyleyeceğini. Fakat bu sefer fahişe annesinden önce davranmaya karar vermişti. oturduğu yatağından kalktı ve derin bir nefes alarak gerindi. Küçük mor masasının üzerindeki saate baktı. Saat sekize geliyordu. Yanlış görmediyse tabi ki. Bilgisayarının bulunduğu siyah masadan siyah çerçeveli büyük gözlüklerini aldı ve saate bir kez daha baktı. Evet, saat sekize geliyordu. Dışarı çıkmak için güzel bir saat olmalıydı. Ne çok soğuk ne de çok sıcak. Akşamüstü serinliğini her zaman severdi Esme. Thomas’la beraber hep bu saatte dolandıklarını hatırladı bir an. Eski anılar gözünün önünden geçmeye başlamıştı yine. Buz mavisi gözlerinin pınarlarında yaşlar birikmişti. Sinir ve hırsla sildi gözyaşlarını. Hayır. Bu sefer O’nun için ağlamayacaktı. Madem unutulmuştu, o da unutacaktı eskiyi. Geleceğe bakma zamanı gelmişti artık. Yatağının yanında duran pelüş siyah terliklerini ayağına geçirdi ve dolabına yöneldi. Aslında buraya dolap demek yanlıştı. Dolaptan çok odaydı burası. Giysi odası. Annesinin aldığı bütün zırvalar buradaydı. Genelde giydiklerini masanın altındaki küçük dolaba tıkmıştı ama şu anda yapmak istediği şey için günlük kıyafetleri çok abes kaçardı. Odanın beyaz kapısının önüne geldiğinde altın rengi tokmağı çevirdi ve kapıyı açarak içeri girdi. Kapının hemen solundaki ışık düğmesini bularak açtı. Floresan lamba başta birkaç defa yanıp söndü, sonra yanmaya başladı. Lambanın ışığı her ne kadar az olsa da içerideki onca kıyafet parıl parıl parlıyordu. Sinir bozucu ve bir o kadar da güzel. Sessizlik için bir yerlere gitmeyecek miydi? Bundan bir anda vazgeçmişti. Bir süre kapıya dayanıp kıyafetler baktı, daha sonra raflara doğru yöneldi. Burada binlerce kıyafet vardı belki de. Yarısından çoğunu hiç giymemişti bile Esme. Annesinin zoruyla belki birkaçını giymişti, onun dışında hepsi daha paketleri açılmamış giyilmeyi bekliyordu. Bu gece bunlardan birini giymeyi düşünüyordu Esme. Bu kadar çok seçeneğin arasında ne giyeceğine karar vermek gerçekten de zordu. Gerçekten güzel şeyler olduğunu yeni fark ediyordu. Buraya neden daha önce girmemişti ki hiç? Yaptığı en saçma şeylerden biri olduğunu düşünüyordu şu anda. Raflardaki ve asıklardaki tüm kıyafetleri tek tek inceliyordu adeta. Bütün kıyafetlere baktığını düşünürken odanın en arkasında parlayan bir şey gördü. Tamam, odadaki bütün kıyafetler parlıyordu, ama gördüğü şey ayrı parlıyordu. Odanın içinde iyice ilerledi ve ihtişamla parlayan şeyi aldı eline. Başta bunun bir bluz olabileceğini düşündü. O kadar kısa görünüyordu ki. Üzerine siyah beyaz taşlar işlenmişti, bu yüzden bu kadar çok parlıyordu elbise. Beyaz bir şerit sarıyordu sanki straplez elbiseyi. Esme’nin yüzüne bir gülümseme yayılmıştı. “Bu gece için muhteşem bir elbise.” Sözlerinin ardından üzerindeki geceliğini tek bir hamlede çıkardı ve elbisenin fermuarını açıp üzerine geçirdi. Solundaki fermuarı tekrar çekti. Elbisenin olduğu yere biraz daha bakındı. Bu muhteşem elbisenin mutlaka en az bu güzellikte bir ayakkabısı olması gerekiyordu. Aradığını bulması çok da uzun sürmemişti zaten. Simsiyah, kocaman topukları olan bir çizme bulmuştu. Pembe makyaj aynasının önüne oturduktan sonra ayakkabıları ayağına geçirdi ve fermuarlarını çektikten sonra ayağa kalktı ve arkasına döndü. Topuklularla yürüyebildiği için şanslıydı. Buna annesi alıştırmıştı onu. Aynaya baktığında gördüğü ilk şey incecik bir bel ve muhteşem bacaklardı. Daha sonra solgun bir yüz… Bu yüzü elbet canlandırması gerekiyordu. Kalktığı koltuğa yeniden oturdu. Masanın üzerindeki makyaj malzemelerini teker teker açtı. Gözünden gözlüklerini çıkardı. Yüzüne öncelikle fondöten sürdü. Yüzüne biraz daha renk gelmiş gibiydi daha da bir renk gelmişti. Daha sonra gözlerini belirginleştirmek için siyah kalem çekti. Gözlerinde kalem doğal duruyordu, sanki sürmeliymiş gibi. Dudaklarına kıpkırmızı bir ruj sürmüştü. Tam on sekiz yaşındaymış gibi duruyordu. Hatta çok daha büyük gösteriyordu. Aynadaki yansımasına sürtükçe bir gülümseme attı ve ayağa kalktı. Siyah bir el çantası buldu ve odadan dışarı çıktı. Sırt çantasındaki cüzdanını ve telefonunu içine attıktan sonra boy aynasında kendisine bir kez daha baktı. “Muhteşemsin kızım.” Dedikten sonra karşısındaki güzelliğe bir öpücük göndererek odasından çıktı.
Merdivenlerden inerken evin içinde topuklularının çıkardığı ses yankılanıyordu adeta. Evin bu kadar sessiz olması sinir bozucuydu. Annesinin evde olmasına rağmen bu kadar sessiz olması sinir bozucuydu. Muhtemelen evin herhangi bir yerinde erkek arkadaşıyla yiyişiyordu. Nihayet hole vardığında derin bir iç çekti. Annesine sormadan arabayı almaması gerekiyordu, bu yüzden de her nerdeyse onu bulmalıydı. İlk olarak baktığı yerde olurdu her zaman. Bu sefer salona bakma gereği duydu. Düşüncelerinde de yanılmamıştı. Annesi salondaki bembeyaz koltukların birinde yalnız oturuyordu. Yalnız olması garibine gitmişti genç kızın. Boğazını sesli bir şekilde temizledi ve konuşmaya başladı. “Arabanın anahtarlarını istiyorum. Dışarı çıkacağım.” Kız sözlerini bitirdiğinde annesi bir anda arkasına döndü ve kızına şaşkın bir şekilde baktı. Gözleriyle şöyle bir kızını süzdüğünde şaşkınlığı biraz daha artmıştı. “Bu güzelliği neye borçluyuz küçük hanım? Yoksa kendine yeni bir erkek arkadaş mı buldun?” Kız annesine ukala bir şekilde gülümsedi. İğnelemesi umurunda değildi. En azından şu anda değildi. “Henüz değil. Ama muhtemelen olacak. Anahtarlar her zamanki yerinde sanırım. Bu gece beni… Bekleme. Sonra görüşürüz. Adiôs.” Kapıya yöneldi ve askıda asılı duran anahtarları aldı ve kapıyı çarparak evden çıktı. Merdivenleri hızla indi ve spor arabanın kapısını anahtarın tuşuna basarak açtı. Kapısını yukarı çekerek açtı ve şoför koltuğuna okuduktan sonra kapıyı tekrar çekerek kapattı. anahtarı arabanın anahtar deliğine sokup hafifçe çevirdi ve motora bastı. Motordan yüksek bir gürültü çıkmıştı. Aynı anda müzik çalar da çalmaya başlamıştı. Kız gaza bastı ve evin bahçesinden çıktı. Evinden en uzak bara doğru gidiyordu…
# BAR’A GİRİŞİ #
Esme nihayet bara geldiğinde kapının tam önünde durdurdu arabayı ve siyah camı sonuna kadar açtı ve başını dışarı çıkardı. Kapının önünde duran adamlardan biri gülümseyerek yanına geldi. Kız arabadan indi ve baştan çıkartıcı bir gülümsemeyle arabanın anahtarını adama verdi. “Dikkatli ol yakışıklı bu araba senden de pahalı.” Gerçekten bir sürtük gibi davranıyordu. Bu gece kendisinden, Thomas’ın bildiği Esme’den farklı olmak istiyordu. Bazı şeyleri feda edecekti bu gece. Barın girişindeki kırmızı hali göze gerçekten de güzel görünüyordu. Kapıya doğru yürümeye başladığında bazı fotoğrafçıların fotoğraf çektiğini görmüştü. Objektiflerin ona doğru çevrildiğini fark ettiğinde birkaç pozdan zarar gelmeyeceğini düşünerek poz verdi. Daha sonra topuklarını çıtırdata çıtırdata kırmızı halının üzerinden geçerek barın içine girdi. Ağırlıklı olan renkler gri ve siyahtı. Mordan sonra en sevdiği iki renkti bunlar. Duvarlar ışıkların etkisiyle renkten renge giriyordu aslında. Kırmızı, mor, mavi veya yeşil oluyordu. Koltuklar deridendi ve gerçekten burayı klas gösteriyordu. Arkası içki şişeleriyle dolu olan, ışığın etkisiyle simli simli parlayan mermer bara doğru yürümeye başladı. Daha bara oturmadan elinde bardakları dolduran kaslı barmen onu fark etmişti. Çarpık bir gülümsemeyle bakıyordu kıza. Esme de ona karşılık vererek yüksek sandalyelerden birine oturdu. “Bana bir tekila.” Geceye ağırdan başladığını biliyordu. Normalde bu yaşta içmemeliydi, bu yasaktı ama şu haliyle kimse inanmazdı onun on sekiz yaşında, bakire bir kız olduğuna. Barmen çarpık gülümsemesini yüzünden eksik etmeden başını onaylarcasına salladı ve tekila bardağını doldurduktan sonra kıza uzattı. Esme gülümseyerek bardağı adamın elinden aldı ve başına dikti. Hemen ardından bardağın kenarında duran limonu alıp emdi hızlı bir şekilde. Yüzünü ister istemez ekşitti. Başı şimdiden dönmeye başlamıştı. Bir bardak daha istediğini göstermek için mermer masaya koyduğu bardağı aldı ve şöyle bir salladı. Barmen gelip yeniden doldurdu bardağını. Tam tekrar dikecekken biri bileğinden tutmuştu. “Biraz hızlı gitmiyor musunuz hanımefendi?” Esme sağına doğru döndüğünde hayatında gördüğü en yakışıklı şeye baktığını düşünmeden edememişti. Daha ilk bakışında buz mavisi gözlerini adamın yosun yeşili gözlerine dikmişti. Gülümsedi yaramaz bir çocuk gibi ve bardağı bir kez daha kafasına dikip limonu emdi. “Daha yeni başlıyorum.” Hınzır bir şekilde gülümsedi ve devam etti. “Bana ayak uydurabileceksen katılabilirsin.” Göz kırptı ve bir bardak daha istedi. Adam kendisine bir viski söylemişti. Esme bardakları götürürken adamın hayranlık dolu bakışlarını üzerinde hissedebiliyordu. Bir bardak daha içebileceğini düşünemiyordu artık. Hiçbir şekilde sağlıklı düşünemiyordu. Adamın gülümsemesini görür gibi oldu. Net göremiyordu aslında. Alkol bütün duyu organlarının işleyişini değiştirmişti, uyuşturmuştu. Görüşü bozuluyordu ve hissizleşiyordu. “İstersen daha tenha bir yere geçebiliriz.” Adamın sesi gerçekten baştan çıkartıcıydı. Bu fikir Esme’nin kulağına hoş gelmişti. Fakat bunu sözleriyle belli etmemişti. Adamın kravatından tuttu ve kendine çekip kırmızı dudaklarını adamın dolgun dudaklarına bastırdı ve tutkuyla öpmeye başladı. Aslında tutku yoktu bu öpüşmede, hele aşk, hiç yoktu. Ama güzel duygular vardı içinde. Alkolün etkisi maksimum seviyedeydi ama. Adam genç kızın belinden tuttu ve kendi bedenine bastırdı. Aynı şekilde karşılık vermeyi ihmal etmiyordu. Kesinlikle muhteşem bir şey hissediyordu genç kız. Haz… Tam olarak hissettiği buydu. Vücudundaki östrojen miktarı git gide artıyordu. Adam kendi saklı mahremini kızınkine sürtmeye başladığında kızın boğazından ister istemez bir inleme çıkmıştı. Adam dudaklarını kısa bir süreliğine kızınkilerden çekti ve nefes nefese bir şekilde sordu. “Bunu istediğinize emin misiniz, hanımefendi?” Esme yüksek sesle bir kahkaha attı. Ne düşündüğünden emin bile değildi. Sanki onun yerine başkası konuşuyordu, hareket ediyordu. Dudaklarını adamın kulağına doğru götürdü ve baştan çıkartıcı bir sesle konuştu. “Kesinlikle evet…”
| |
| | | | Şiir-hikaye-rpg | |
|
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|